S1B04 Çıkın Çıkmazı: Yabancılaşma ve Toplumdan Kaçış

Podcast Çıkmazı - A podcast by Aldenak - Wednesdays

Categories:

Podcast Çıkmazı 4. Bölümü olan Çıkın Çıkmazı ile her bölümde olduğu gibi Osman Nuri Ergin’i anarak karşınızda. Ayrıca birinci ayımızı bu bölüm ile doldurduğumuzu da sizinle paylaşalım. Hatta üstüne şöyle de bir bilgi verelim. Podcast Çıkmazı’nın bazı bölümlerinde bizimle yayına katılan konuklarımız yer almakta. Bu bölümde de bize eşlik eden bir konuğumuz var fakat konuklarımızı hiç konuşturmuyoruz. Bu yüzden sizler onların yayın esnasında bizimle olduğunu fark etmiyorsunuz ama belki bir gün bu konuk siz de olabilirsiniz! Belki de olmazsınız. Bilemeyiz.Çıkın nedir?Çıkın; bir beze sarılarak düğümlenmiş küçük bohça, çıkı anlamına gelir.Bu çıkmazın adı neden Çıkın Çıkmazı?Bunun iki sebebi var. Birincisi İldeniz’in eğitim hayatı boyunca yaşadığı evinin adının Çıkın Çıkmazı olması. Bu da evin gerçek bir Hobbit evine benziyor olmasından kaynaklanıyor. Kapıları, duvarları, her şeyi İldeniz’in boyunda bir ev. Bir diğer sebebi ise tahmin edeceğiniz üzere Yüzüklerin Efendisi serisine olan sevgimiz. Geçen bölümümüzde toplumlardan bahsetmiştik. Bu bölümde de toplumdan kaçışı ele alıyoruz ve bunun için Çıkın Çıkmazı’ndan daha iyi bir bölüm ismi olamayacağını düşündük. Çünkü tanıyanlar bilir; orada yaşayan Bilbo Baggins toplumdan kaçmak için çabalayan, toplumdan tamamen usanmış ve tam olarak anlatmak istediğimiz insan türünü simgeliyor. Bu yüzden bu bölüme Çıkın Çıkmazı adını verdik.Çıkın Çıkmazı neden Çıkın Çıkmazı?Burak’ın bu konudaki fikri ise şöyle: “Bilbo insanları pek sevmiyor, onlardan kaçıyor, uzaklaşmak istiyor. Yine bir gün bahçeden çocuklara “çıkın, çıkın” diye bağırırken Belediye Meclis Üyeleri de bunu duyup…” Evet, çok yaratıcı bir fikir sunmuyor bu sefer, geçiyoruz.İldeniz de biraz önce bahsettiğimiz Çıkın Çıkmazı’ndan bahsediyor. Hangisi mi? İçinde “İldo Baggins”in yaşadığı. İldo Baggins de tıpkı Bilbo Baggins gibi, bir bakıma medeniyetten kaçmış (Bakırköy’den), Dereseki köyüne yerleşmişti. Ailesinin orayı çok sevdiğini ve sık sık geldiklerini, doğayı ve çamların verdiği oksijeni çok sevdiklerini, toprağa basıp nefeslerini çektiklerinde ‘doğa işte’ diye mutlu olduklarını anlatıyor. Ama kendisine öyle gelmediğini çünkü muhtemelen henüz öyle bir şeyin arayışı içinde olmadığını söylüyor. “Evet doğa, boğaz… Bunlar çok güzel ama bunlar ancak filtre kahvemi yudumlarken, rahat koltuğumda otururken veya yanda güzel bir sisteminden müzik çalarken güzel geliyor. Doğaya kaçma, medeniyetten kaçmanın o boyutu henüz bizlerde başlamış değil.” Diyor ama bunun yaşa bağlı olmadığını da not düşüyor.Bu duruma örnek olarak Refik’i verebiliriz. “Şehrin karmaşasından uzakta, ne kadar sakinse hayat, benim için o kadar cezbedici. Ben hala Şahinkaya’da, 3 senedir, her kalktığımda balkon kapısını açıp o derin nefesi çekenlerdenim. Buranın İstanbul kokmayışını sevenlerdenim.” Diyor.Neden bu şehirden kaçma isteği falan?Aslında bizim bahsettiğimiz “medeniyetten kaçış” Refik’in durumundan, Beykoz’a kaçıştan biraz daha farklı, biraz daha büyük bir kaçış. Bizim bu bölümde ele alacağımız kaçış “Into the Wild” düşüncesi.Hepimizin içinde saklanmış vahşi bir yapı var. İldeniz bunu “Böyle ete dövme aletiyle vurulduğunda herkes bir erkek oluyor, barbarlaşıyor falan. Ne bileyim ahşap kesildiğinde insan kendini daha bir evinde hissediyor. Kömür, soba yakıldığında “işte nostalji” diyor. Ama aynı zamanda bunun da ötesi var. Doğada bir şey yapıldığında, kamp yapıldığında insan kendini doğayla bütünleşmiş hissediyor. Bilmiyorum içgüdüler midir nedir ama hepimizde olan bir şey bu. İlginç olan şu ki çok ciddi de sömürülen bir şey. Mesela kampçılık en aristokrat sporlardan bir tanesi ve malzemeleri çok pahalı. Yani bunu yapabiliyor olmak, bunun lüksüne erişmek çok pahalı. Çok ciddi, çok iyi şartlara sahip olmak gerekiyor.Bunun dışında bir sömürü de medya. Devamı seslide...